18 Mart 2016 Cuma


                                      BEN! BEN! BEN!

                                                                                                                               19 Aralık 2009


Özgürlük modern insanın en büyük zavallılığı.

İçini kanatan en büyük yara.

Bir de bu taraftan bakmalı, tersten!

Özgürlük, yani insanın bağlanma yetisini kaybetmesi.

Hem de adım adım.

Bağlanma, paylaşma, başkalarıyla-birlikte-yürüme hassalarından mahrum olması.

Ne tuhaf değil mi, modern insan kazandıkça kaybediyor. Bağımsızlığını kazandıkça, özgürleştikçe, ben! ben! ben!dedikçe.

Yani kuvvet kazandıkça, güçlendikçe, başkalarına ihtiyacı azaldıkça, güya tek başına yeter hâle geldikçe.

Zavallı insan, kemâlden zevâle geçiyor: özgürleşiyor.


Ben özgürüm.

Yani?

Ben kimseye bağlı/bağımlı değilim, istediğimi yaparım.

Bir zamanlar böylesi tafralar ayıplanırdı, ve insanın sözümona kendi kendine yeterlilik duygusu —hem de büyük bir ciddiyetle— olumsuzlanırdı.

Fakat sadece bir zamanlar. Şimdi değil.

Kendi kendine yeterlilik duygusu asıl şimdilerde hüküm-ferma!

Evvelce bu duyguyu ifade etmek için kullanılan sözcük istiğna idi. Bu duygunun sahiplerine de müstağni denilirdi. (Sözcüğün kökeninde gizlenen gına (zenginlik) hemen kendini hissetiriyor olmalı!)

طغيان (tuğyan) kadîm Arapça’da, bir derenin yatağından taşmasını (sel baskınını) anlatmak için kullanılırdı. Taşınca, dere tuğyan etmiş (taği) sayılırdı. (Tağut sözcüğü de bu kökten gelir.)

Çok ilginçtir ki Kur’an’ın insana ilişkin en erken tarihli tasvirlerinden birinde (Alak: 6-7) yer alır bu sözcük. Hem denefsin azmanlaşması mânâsında.
كَلَّا إِنَّ الْإِنسَانَ لَيَطْغَى (İnsan nefsi azar/azmanlaşır.)
أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى (kendini kendine yeter/müstağni saymakla).

Oysa insan hiç kendi kendine yetebilir mi?

aşabilecek kadar dolabilir/doyabilir mi?

Aslâ!

Hatırlayalım bakalım, gına ve istiğna sözcüklerinin karşıtı ne idi?

Fakr!

Kendini her daim başkasına muhtaç hisseden kişidir fakir! Yoksulluğunun/yoksunluğunun bilincinde olan yani.

Türkçe’de ganinin hâlâ Farsçasını kullanıyoruz: zengin (sengin).

Fakir’in Farsçasını unutalı ise çok oldu: derviş. (Belki derviş kelimesini değil ama anlamını unuttuğumuz kesin.)

Derviş ve fakir, gerçekte, züğürt (malı mülkü olmayan) demek değildi. Bilâkis derviş ve fakîr malı mülkü olsa da yoksulluğunun/yoksunluğunun bilincinde olan kişilere atfen söylenilirdi. Ben bana yetemem, muhtacım, yani sadece kendime değil, gayra da ihtiyacım var. Tek başıma bütünlüğümü hissedemem; gayr (başkası) olmaksızın bir hiçim. Ben tek başına değil, ancak başkasıyla/başkalarıyla varolabilirim, diyebilen insanlara atfen.

İktidar ve mülkiyeti nefslerine tahsis etmek yerine paylaşmayı bilen insanlara.

Modern insan, bu duygularını bastırmak suretiyle varolabileceğini sanıyor. Narsisistik yatırımını salt kendine yapıyor. Gereksiz yere şişiyor. Şişiniyor. Aklı sıra kendini kendine yeter (müstağni) sayıyor. Nefsi de işte bu yüzden azıyor/azmanlaşıyor.

Modern anlamıyla özgürlük tantanası, bu nedenle içi kof bir sermayecilik numarasıdır.

İktidarı ve mülkiyeti ellerinde tutanlar, özgürlük kavramının içini öylesine boşalttılar, bu kavramı öylesine yozlaştırdılar, ki özgürlük artık insan haysiyetinin biricikliğini değil, sivilcelerinden (!) kurtulmaya çalışan ergenlerin o çocukça büyüklenmelerini ifade ve temsil etmeye başladı.

Kibir ve tekebbürün yeni adı özgürlük! Büyüklenmenin, kendini bir halt sanmanın.

Bu sahte özgürlük teranesinin bize kaybettirdiği en asil duygu ise acziyet.

Ne yazık ki acziyetimizin bilincinde değiliz. Tevazûdan hoşlanmıyoruz. Bağlanmayı bilmiyoruz bu yüzden. Başkasıyla yürümeye cesaretimiz bile yok. Ödümüz kopuyor başkalarına muhtaç olacağız diye! Başkalarından bir şey isteyeceğiz de reddedileceğiz diye!

أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Sizin en yüce rabbiniz/efendiniz benim! (Naziat: 24)

Kur’an’da istiğnanın en büyük sembolü olan Firavun böyle der.

Sadece Firavun mu?

Hakikatte her insanın nefsi, kendisine aynen böyle fısıldar:

Sen kimseye muhtaç değilsin! Boşuna başka yerde kendine efendi arama, ne istiyorsan benden iste, istediğin herşeyi ben sana verebilirim! Senin en yüce rabbin/efendin benim!

Çağımız, narsisistik yaralanmalar çağı!

Egoların patladığı/patlatıldığı çağ!

Bağlanma yetimizi kaybettiğimiz çağ bu çağ!

Acziyet duygumuzu, bir başkasının önünde bile isteye eğilebilme (tevâzu) yetimizi.

Ayna! Ayna! Söyle bana benden güzeli/akıllısı/zengini/güçlüsü var mı?

Hakikati dile getirdikleri takdirde paramparça edeceğin aynalara sorma bu soruları ey talib, yalan söylerler sana!

Sana seni hakikatinle gösterecek bir ayna bul kendine!

Sana sen bir hiçsin diyecek bir dost!

Efendimiz gibi sana da "iyi ki muhtacım" demeyi öğretebilecek bir dost!


                                         21st June 2014, Dücane Cündioğlu Simurg Grubu tarafından yayınlandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder